Kahramanmaraş Depremi İşçi Ruh Sağlığı Programı

Edvard Munch’ın “Çığlık” isimli tablosundan ayrıntı.

Kahramanmaraş depremi farklı çalışan gruplarını farklı yollardan ve farklı şiddette etkiledi, etkileyecek.

Deprem bölgesine arama, kurtarma ve ilkyardım faaliyetleri için dışarıdan gelen AFAD çalışanları, itfaiyeciler, madenciler, 112 çalışanları, hekimler, polis ve jandarma güçleri bu gruplardan biridir. Zaman ve kaynaklar kısıtlı, yardım çığlıkları ise çok fazla olduğu için, bu grup, bedenlerinin ve ruhlarının sınırlarına yüklendiler ve hatta sağlıkları pahasına bu sınırları aştılar, tükenmişlik yaşadılar. Asıl yaşadıkları yerdeki işlerine döndüklerinde ise önemli bir kısmı bu travmanın acısı ve stresi ile boğuşacak; belki çoğu kendi başına atlatacak, ama bir kısmı ise destek ve tedavi almak zorunda kalacak.

Deprem bölgesine enkaz kaldırma faaliyetleri için dışarıdan gelen iş makinesi operatörleri ve inşaat işçileri de ruhsal travmaya maruz kalan gruplardan biridir. Enkaz altından çıkan binlerce cenazeyle yüzleştiler; daldırdıkları kepçe birinin uzuvlarını koparıp alır mı diye akılları çıktı ve belki bazen öyle de oldu. Belki artık çevrede yardım isteyen sesler yoktu, ama koku katlanılır ve unutulur gibi değildi. Bu travmanın stresi asıl yaşadıkları yerdeki işlerine döndüklerinde, onların da kapısını çalacak ve bir kısmı belki de tekrarlayan rüyalardan kurtulamadığı için destek ve tedavi almak zorunda kalacak.

Bir diğer grup, deprem bölgesi dışında yaşayıp çalışan ama deprem bölgesine yakınlarını kurtarmak ya da onlar hakkında bilgi almak için gelenlerdir. Bütün o mahşerin içinde çaresizce bir sonuç alınmasını beklediler. Çok azı sevdiklerini canlı bulabildi, bazıları cenazelerini bulduklarına bile şükrettiler. Asıl yaşadıkları yerdeki işlerine döndüklerinde, yas ve travma da onlarla birlikte çalışacak. Bazen öfkeye bazen acıya boğulacaklar. Belki de ruhsal destek ve tedavi almak zorunda kalacaklar.

Yaşayan kurbanlara psikolojik destek ve tedavi vermek için deprem bölgesine dışarıdan gelen psikologlar, sosyal destek uzmanları, psikiyatristler, hatta çadır kentlerde öğretmenler de ruhsal travmaya maruz kaldı, kalacak. Depremi yaşamış olanların ruhlarına yapılan sürekli mesleki temas, kendilerine destek olmak isteyenlerin ruhlarını bir deprem gibi sarsacak. Tükenmişlik ve kaygı orada çalışırken yakalarını bırakmayacak ve asıl yaşadıkları yerdeki işlerine döndüklerinde belki de deprem kurbanlarını geride yüzüstü bırakmış gibi suçluluk duyacaklar, destek ve tedavi arayacaklar.

Depremin hemen sonrasındaki yaklaşık 2 haftalık sürede, depreme yönelik mesleki amaçlarla geçici olarak deprem bölgesine gelen tüm çalışanlar, yukarıda saydığım gruplara dahil edilebilir.

Elbette asıl büyük ve trajik grup, deprem bölgesinde ikamet edip çalışan ve bu yüzden depremi bizzat yaşayanlardır. Bu kişilerin ruhları bir yandan deprem sarsıntısının dehşetiyle daha uzun bir süre irkilmeye devam ederken, diğer yandan manevi, maddi ve sosyal kayıplarının yarattığı yas ve geleceğe dair belirsizlik duygusuyla ezildi, ezilecek. Bu kişilerin arasındaki kamu görevlileri, deprem anından itibaren görevlerini yerine getirmeye çalışarak, daha kendi travmalarıyla yüzleşemeden diğer insanların acılarına çare olmaya çalışmanın yükünü de omuzlarına alacaklar.. Yaşadıkları yeri terk edenlerin ruhuna bir de gurbet stresi eklenirken, kalanların ruhunaysa çadır kentlerin insani ve mahrem olmayan dünyası çökecek. Ve bu ruh durumu içinde yaşamaya ve çalışmaya çabalayacaklar.

Araştırmalar, yaşanan travmaya verilen ruhsal tepkinin şiddetinin ilk haftadan sonra azalmaya başladığını, 3-4 hafta içinde ise kişi tarafından yönetilebilir bir hale geldiğini gösteriyor. Elbette bunda travmaya maruz kalan kişilere sunulan maddi, manevi ve sosyal desteğin düzeyi en büyük etken. Ancak ister başlarda ister sonradan, türlü nedenlerden dolayı kişi bu travmayı atlatmakta zorlanabilir ki, o zaman profesyonel yardım gerektiren ruhsal durumlar ortaya çıkabilir. Bu durumlara depresyon, intihar oranlarında artış, bağımlılık yapıcı madde kullanımında artış, panik atak, uyum bozukluğu, kaygı bozukluğu, travma sonrası stres bozukluğu örnek verilebilir. Ve bu sorunlar yıllarca sürebilir.

Yani, deprem travmasına maruz kalan çalışanlar, bu travmalarını çalıştıklarını işyerlerine de götürürler.

Peki, belki aylarca belki yıllarca bu travmanın sonuçlarıyla boğuşmak zorunda kalan bir kişinin çalıştığı işyerinde sorun yaşamaması mümkün mü?

İşte, bu yazıya konu önerim, bu soruya “mümkün değil” yanıtını vermekten kaynaklanıyor. Mümkün değil, çünkü, yukarıda sayılan sorunlar verim düşüklüğüne, amirleriyle ve iş arkadaşlarıyla uyum sorunlarına, iş kazası riskinde artışa, sağlık izni kullanmada artışa ve hatta yasal sorunlara neden olabilecektir.

Bunların hiçbiri bir işverenin işyerinde yaşamak istediği sorunlar değildir. Ama çalışanın yaşadığı ruhsal travma da çalışanın bilinçli seçimi değildir.

Tam da bu noktada, depremin yaşayan kurbanı olan işçinin maddi ve manevi olarak hızla normale dönebilmesi için, işyerinde yaşanabilecek sorunların önüne geçmek amacıyla, işçiye ruhsal destek verilmesinin bir kamu sorumluluğu olduğunu düşünüyorum.

Bunu sağlamak için ise, ulusal çapta, Kahramanmaraş Depremi İşçi Ruh Sağlığı Programı düzenlenmesini öneriyorum.

Program bunu özetle şöyle sağlar:

yazının tamamı için lütfen buraya tıklayınız

Site içeriklerimiz sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.